Altıncı Söz - ÇOCUKLARA RİSALE


Bismillahirrahmanirrahim,

Nefsini ve malını Allah’a satmanın ve O’na kul olmanın ne kadar kârlı bir ticaret olduğunu anlamak isterseniz şu hikayeyi dinleyelim:

Bir zamanlar bir padişah varmış. Padişahın iki de hizmetkarı varmış. Padişah hizmetkarlarına birer tane çiftliği emanet olarak vermiş. Bu güzel çiftliğin içinde neler varmış neler makineler, atlar ve ihtiyaçları olan her şey varmış. Fakat bu hizmetkarların yaşadığı zaman çok zor bir savaş zamanıymış ve bu sebepten hiçbir şey yerinde kalmaz ve bozulurmuş.

Padişah çok merhametli olduğu için o iki hizmetkarının durumuna acımış ve onlara çok sevdiği ve kendisine en yakın askerini göndermiş. Padişahın çok sevdiği askeri padişahın gönderdiği mektubu o iki hizmetkara okumuş. Padişah mektubunda o iki hizmetkara demiş ki:

“Elinizde olan size emanet verdiğim çiftliği bana satın. Satın ki sizin için o çiftliği koruyayım. Bu zor zamanda boş yere ziyan olmasın çiftlik. Hem savaş bittikten sonra daha güzel bir halde size geri vereceğim. Zaten size emanet olan o çiftlikleri bana satarsanız bir de çok büyük bir ücret vereceğim. Hem o çiftliğin içinde bulunan eşyaları ben koruyacağım ve çiftliğin işleri yapılmaya devam edecek. Benim adımla benim yanımda çalıştırılacak böylece çiftliğin ve eşyaların fiyatı çok değerlenip artacak. Hem siz birer hizmetkarsınız o koca işlerin masraflarını karşılayamazsınız. Ben padişahım bütün gereken masrafları karşılar, işleri yaptırırım. Üstelik bu çiftlikten kazanılan her şeyi tekrar size vereceğim. Hem bana satarsanız kötü bir hizmetkar olmaz benim sevdiğim iyi askerim olursunuz.

( Ne kadar kârlı bir iş değil mi çocuklar? Padişah kendine ait olan bir çiftliği onlardan satın almak istiyor ve çiftlikten gelecek bütün kârı da onlara vereceğini söylüyor kâr içinde kârlar var.)

Eğer bana satmazsanız – zaten görüyorsunuz ki hiç kimse elindeki emaneti kendi gücüyle koruyamıyor- sizinde elinizden gider çünkü sizde koruyamazsınız. Hem boşa gitmiş olacak hem de benim size vereceğim o yüksek fiyattan alamayacaksınız. Hem o çiftliğin içindeki güzel makineler, aletler çalışmadığından, kullanılmadığından değerleri düşecek kıymetsiz birer eşya olacak. Bu eşyalar çalışmayınca da çiftlikteki o zor işleri yapmak size kalacak. O emanet çiftliğe güzel bakmadığınız için bir de ceza alacaksınız.

( Ne kadar zararlı bir iş değil mi çocuklar? Padişah kendine ait olan bir çiftliği onlardan satın almak istiyor onlar zaten kendi gücüyle koruyamayacağı bu çiftliği satmazsa ne kadar zarar eder, değersiz hale getirirler. Zarar içinde zarar var)

O iki hizmetkar bu mektubu padişahın en sevdiği iyi askerinden dinlerler ve düşünürler. Sonra bu iki hizmetkardan akıllı ve güzel huylu olanı der ki:
- Padişahın sözü başım üstüne seve seve ben satarım çiftliği. Hem de çok teşekkür ederim padişahıma.

Diğer akılsız kötü huylu hizmetkar sanki o çiftlikte sonsuza kadar kalacakmış gibi başına gelecek zorluklardan haberi yok der ki;
-Yok ben satmam padişah da kimmiş? Keyfimi bozamam der.

Bir süre sonra akıllı olan iyi huylu hizmetkar padişahın sözünü dinlediği için öyle güzel bir yere gelir ki herkes onun bu haline özenir. Padişahın rızasını kazanır ve onun güzel sarayında çok mutlu bir halde yaşar.
Diğer akılsız hizmetkar ise öyle bir hale düşmüştür ki herkes ona acır ve  “başına gelenleri hak etti” derler. Hem de padişahın sözünü dinlemediği için mutsuz olmuş ve mal, mülk, çiftlik her şey elinden gitmiştir. Üstelik bir de ceza ve sıkıntıya uğramıştır.
İşte ey heveslerle, isteklerle dolu nefsimiz.  Bu güzel hikayeyle gerçeği düşünelim.
(haydi soruları cevaplamaya çalışalım çocuklar!)
Sizce o padişah kimdir: Sultan olan çok yüce yaradanımız  Rabbimizdir.
O çiftlik, makineler ,aletler nedir sizce: bizim yaşam alanımız içindeki sahip olduklarımız; bedenimiz , kalbimiz, gözümüz, dilimiz, aklımız hatta hayallerimiz…  görünen ve görünmeyen duyularımız,organlarımız.

Her bir organımız birer makine gibi çalışmıyor mu sizce de?

Ve padişahın gönderdiği hani çok sevdiği yakın bir askeri vardı o kimdir sizce haydi bir düşünelim: Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir.

Padişahın sevdiği askerle gönderdiği mektup ne olabilir: Kuran-ı Kerim’dir.

Bu güzel hikayede geçen ticareti Kuran-ı Kerim şöyle anlatıyor:
“Allah müminlerden canları ve mallarını karşılığında onlara cennet vermek sûretiyle satın almıştır.” (Tevbe suresi 111)

Ve o zor savaş yeri ise; yaşadığımız dünya hayatıdır. Durmadan dönüyor ve bozuluyor ve her insanın aklına şu fikri veriyor “madem her şey elimizden çıkacak, kaybolacak biz onları sürekli bizde kalacak hale nasıl getiririz. Devamlı olmasını nasıl sağlarız bunun imkanı çaresi yok mudur acaba? insan böyle düşünürken Kuran-ı Kerim bu soruya şöyle cevap veriyor. Evet çaresi var diyor, emaneti gerçek sahibine satmak. Yani vücudumuzu kullanırken sadece kendi istediğimizi yapmamak, içimizdeki kötü huylu çocuğun dediklerini yapmamak. Rabbimizin bize tavsiye ve emrettiği şeyleri yapmak. İşte bu satışta beş derece kâr içinde kâr var.

Birinci kâr: gelip geçici olan kaybolacak olan malımız ve canımız sonsuzluk kazanır yani Rabbimiz bu emanetleri O’nun rızasında  güzel kullanırsak ahiret de bize tekrar geri verir ve hep bizim olur. (Çünkü her varlığı var edip onların devamını sağlayan ve kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan daima var olan ve varlığı ölümsüz ve sonsuz olan Allah(c.c).. sonsuz yücelik ve gücün sahibi Allah(c.c).. Onun için harcanan ve ölümle son bulan hayatı ölümsüzleştirir başka bir hale geçirir.)

İkinci kâr: cennet gibi çok güzel bir fiyat veriyor.

Üçüncü kâr: Rabbimizin bize verdiği her şeyin kıymeti birden bine çıkar çok değerlenir. Çünkü onları Allah’ın rızasına uygun şekilde kullanırız.

Dördüncü kâr: insan çok güçlü değildir. Bazen küçücük mikroplar vücudumuza girer ve bizi hasta eder değil mi ? Eğer Allah’a dayanıp her zaman O’na güvenirsek kendimizi iyi hissederiz mutlu oluruz çünkü O çok güçlüdür.

Beşinci kâr: bütün o bedenimizi duyularımızı Allah için kullandığımızda onlar bize cennette tekrar geri verilecek inşallah bizde cennetin o güzelliğini onlarla izleyeceğiz.

İşte bu beş derece kârlı ticareti yapmazsak ne olur biliyor musunuz?

Beş derece zarar içinde zarara uğrarız.

Birinci zarar: bize emanet verilen her şey elimizden gidecek kaybolacak .Geriye sadece günahları kalacak. (Mesela dilimizle çok yalan söyledik ve pişman olmadık o zaman ahiret de günahı bize kalacak. Elimizle yine Allah’ın hoşuna gitmeyen bir iş yaptık mesela hırsızlık yine ahiret de elimizden bize kalan sadece günahları olacak)

İkinci zarar:  Bize verilen emanetlere güzel bakmadığımız için emanete hıyanet cezasını çekeceğiz. Çünkü Allah’ın bize verdiği bunca güzel emaneti kötü işlerde kullanıp ziyan etmiş olucaz.

Üçüncü ziyan: bütün o güzel emanetlerin kıymeti kötü kullandığımız için çok değersiz olacak.

Dördüncü zarar: güçsüz olduğumuz için dünyanın zorlukları karşısında hep mutsuz ve üzgün olacağız.

Beşinci zarar ise: cehhenem  dir .

Şimdi biz Allah’ın emanetlerini Allah’a satmaya bakalım ne dersiniz onun rızasını kazanmak için kullanalım emanetlerini. Bunun hiçbir zorluğu yoktur değil mi? Allah’a kul olmak o kadar güzeldir ki tarif edilemez. Görevimiz ise Allah’ın adıyla hareket edip rızasını kazanmaktır. Allah’ın bizden istediklerini yapmalıyız. Eğer hata edersek pişman olup “Ya Rabbi sen bizi affet, bizi kendine kul kabul et. Emanetini bizden alıncaya  kadar bizi verdiğin emanette emin kıl.” demeli ve Rabbimize yalvarmalıyız.

Reacties

Populaire posts van deze blog

Birinci Söz - ÇOCUKLARA RİSALE

Dördüncü Söz - ÇOCUKLARA RİSALE

Yirmibirinci Söz 1. bölüm - ÇOCUKLARA RİSALE