Sekizinci Söz 1. bölüm - ÇOCUKLARA RİSALE
Bismillahirrahmanirrahim,
İnsanların Allah’ı tanıması ve bilmesi, dini emirleri yerine getirmesi çok
değerli, çok kıymetli ve çok önemlidir. Eğer insan, Allah’ı bilmezse sanki
karanlıkta kalmış önünü göremeyen bir insan gibi, sanki dünya bir hapishane
gibi olduğunu zanneder. “La ilahe illallah” demek yani “herşeyi yaratan tek
ilah Allah”tır demek ve bunun böyle olduğunu bilmek ve inanmak çok önemlidir. Bunun
çok önemli olduğunu şu hikayeyi dinleyip anlayalım.
Eski zamanda iki kardeş uzun bir yolculuğa gidiyorlar ve birden karşılarına
iki yok çıkıyor. Yolun ayrımında tam ortada ciddi bir adam duruyor. O adama
sormuşlar: “hangi yol iyidir?”
Adam da onlara demiş ki:
“Sağ yolda, uyulması gereken kurallar vardır. Burdan giderseniz kurallara
uymak zorundasınız. Fakat buradan giden kurallara uyma zahmeti sayesinde
kendisini emniyette, güvenli ve mutlu hisseder. Sol yolda ise kural yoktur,
serbestlik vardır, canın ne isterse onu yapabilirsin. Fakat bu serbestlik
içinde tehlikeler ve güçsüzlük vardır. Şimdi ikiniz de istediğinizi seçmekte
serbestsiniz, hangisini isterseniz oradan gidebilirsiniz.” Hangi yoldan
gitmeliler acaba?
Bunları dinledikten sonra güzel huylu olan kardeş sağ yola “Tevekkeltü
alellah” yani “Allah’ım ben sana güveniyorum, beni Sen korursun ve beni Sen
koru” diyerek gitmiş. Kurallara uymayı kabul etmiş.
Ahlâksız ve haylaz olan diğer kardeş sırf serbestlik için, kurallara
uymamak için, sonunu hiç düşünmeden sol yolu tercih etmiş. Görünüşte kolay
gözüken ama aslında içinde korku oluşturan bu kuralsız yolda giden kardeşi, biz
de hayalen takip edelim bakalım nelerle karşılaşacak...
İşte bu soldan giden adam dereden tepeden aşıp git gide bir sahraya yani
çöle girmiş. Birden çok müthiş bir ses duymuş. Bakmış ki korkunç bir arslan
ağaçların arasından çıkıp üstüne doğru koşuyor. O da koşa koşa kaçmış, kaça
kaça koşmuş. Birden karşısına bir su kuyusu çıkmış, içeriye bakmış 60 metre
kadar derin bir su kuyusu, arkasına bakmış arslan kükreyerek koşuyor,
korkusundan kuyunun içine atlamış. Elleri açık bir vaziyette kuyunun içine
düşerken tam yarısına geldiğinde bir ağaç dalı elinin içine denk gelmiş o da
hemen parmaklarını kapatmış. Bakmış ki artık düşmüyor, kuyunun ortasında asılı
kalmış, ağaca bakmış kuyu duvarındaki taşların arasından büyümüş, iki tane kökü
olan bir ağaç. Ağacın köklerine bakmış iki tane fare var biri siyah, biri
beyaz. Bu farelerden siyah olanı ağacın bir kökünü, beyaz olanı diğer kökünü
kemiriyor, yani ısırıp koparmaya çalışıyor. Yukarıya bakmış görmüş ki kovalayan
arslan gelmiş aşağıya bakıyor ve sanki orada nöbet belkiyor. Aşağıya bakmış bir
de ne görsün! O da ne!? Aşağıda da bir ejderha ağzını açmış düşsün diye
bekliyor. Ağaca bakmış tekrar, bu bir incir ağacı, dallarındaki meyvelerine
bakmış sadece incir yok, farklı farklı, çeşit çeşit ceviz, elma armut, nar vb
pek çok meyveler var. İşte bu adam kötü düşündüğü için ve akılsızlığından
anlamıyor ki bu normal bir durum değil. Bu kadar şeyin hepsi tesadüf olamaz.
Yani birisi planlamadan öyle kendi kendine gerçekleşmiş olamaz. Bu kadar acaip şeyin içinde garip sırlar var.
Bütün bunları planlayıp yaptıranı düşünüp anlayamamış. İşte bu durumda bu
adamın kalbi korku içindeymiş, ruhu da sanki korkudan feryad
ediyormuş. Görünüşte serbest olsa da içi korku içindeymiş... Buna rağmen adamın
içindeki nefsi yani kötü huylu
çocuk, kalbini ve ruhunun söylediklerini kulağını kapayıp, cahillik ederek,
sanki hiçbirşey yokmuş gibi yaparak, kendini kandırarak, sanki bir bahçedeymiş
gibi o ağacın meyvelerini yemeye başlamış. Halbuki o ağacın bazı meyveleri
zehirli imiş. Aklını iyi kullanmadığından bu durumunu gerçek ve hakikat
zannetmiş. Korku içinde, boşlukta öylece
asılı halde yaşıyor zannetmiş kendini..
Onu bu azapta bırakıp döneceğiz ve diğer kardeşinin haline bakacağız..
İşte akıllı olan kardeş de sağ yola girmiş ve gitmeye başlamış fakat
kardeşi gibi sıkıntı çekmiyor. Çünkü güzel ahlaklı olduğundan güzel şeyleri
düşünür, güzel hayaller kurarmış. Kardeşi gibi zahmet ve zorluk da çekmiyor
çünkü kuralları biliyor ve onlara tabi oluyor, uyulması gereken kurallara
uyuyor ve yolu kolaylaşıyor, güvenle serbestçe yolculuk ediyormuş.
İşte onun da karşısına bir bahçe çıkmış, içerisine girmiş, hem güzel
çiçekler ve meyveler varmış, hem de iyi bakılmadığı için çürümüş, kötü çiçek ve
meyveler varmış. Diğer kardeşi de böyle
bir bahçeye girmişti fakat sadece kötü ve çürük şeylere bakıp midesini
bulandırmış, hiç dinlenmeden çıkıp gitmişti. Bu akıllı kardeş ise “herşeyin iyisine bak” kuralına göre
hareket etmiş ve çirkin şeylere hiç bakmamış. İyi şeylerden faydalanmış ve
güzelce dinlendikten sonra bahçeden çıkmış. Evet çocuklar herşeyin iyisine
bakmak çok önemli bir kuraldır. Bu sebeple yaşarken karşılaştığımız şeylerin
hep iyisine bakmalı, sadece ve sürekli kötüsüne bakıp kendimizi üzmemeli,
mutsuz etmemeliyiz.
Sonra git gide o da önceki kardeşi gibi büyük bir çöle girdi. Birden
koşarak gelen arslanın sesini duydu, korktu. Fakat diğer kardeşi kadar
korkmadı. Çünkü güzel düşüncesiyle, güzel fikriyle “Bu çölün bir sahibi var,
hükmedeni, yöneteni var ve bu arslan da bu çölün sahibinin bir hizmetkârı
olabilir.” diye düşünüp teselli oldu ve rahatladı. Fakat yine de kaçtı. O da 60
metre derinlikteki su kuyusuna rastladı, kendini içine attı. Onun eli de
kuyunun ortasında ağacın dalına takıldı, asılı kaldı. Bakındı aynı kardesi
gibi, üstte arslan, altta ağzı açık bir ejderha, ağacın iki kökü var ve bunları
kemiren bir siyah, bir de beyaz fare. Fakat güzel düşündüğü için kardeşi kadar
korku hissetmedi.
Güzel düşünmesi sebebiyle dedi ki “Bu acaip işler birbiriyle ilgili olması
lazım, tesadüf olamaz. Sanki hepsi bir yerden emir almış gibi, Bir’inin sözünü
dinliyor gibi hareket ediyorlar gibi. Bu işlerde gizlenmiş olan bir sır var
sanki. Evet bütün bu işler gizli,
görünmeyen bir hâkimin, herşeyi idare edip yöneten birinin emri ile oluyor.
Öyle ise ben yalnız değilim. O hâkim bana bakıyor, beni izliyor, beni test
ediyor, deniyor, imtihan ediyor. Acaba
nasıl davranacağım diye bakıyor. Beni bir amaç için biryerlere doğru
gönderiyor.”
Bu tatlı bir korku ve güzel fikir neticesinde içinde bir merak oluştu
“Acaba beni denemek isteyen ve bu acaip yolda, bir yerlere doğru yönlendiren,
beni izleyen kimdir?”
Merak ettikten sonra O’nu tanımak istedi ve O’na karşı içinden sevgi
duymaya başladı, sevmeye başladı. Sevdikten sonra bu sırrı açmak gerçeği
öğrenmek istedi. Sırrı açma isteğinden sonra da o hâkimin hoşuna gidecek
şeyleri yapmaya karar verdi.
Önce güzel fikir,
Sonra bizi izleyen, denemek isteyen bir hâkim var olduğunu anlamak,
Sonra merak etmek acaba bizi izleyen ve test eden kim?
Sonra O’nu tanımak istemek,
Sonra O’nu sevmeye başlamak,
Sonra sırrı açmak için O’nun hoşuna gidecek, razı edecek şeyler yapmaya
karar vermek ve yapmak.
Sonra ağaca bakmış görmüş ki bu bir incir ağacı olmasına rağmen üstünde
binlerce çeşit çeşit meyveler var. O
vakit bütün korkusu gitmiş. Çünkü bu incir ağacı bir örnektir, bir sergidir.
Bunların sahibi misafirine göstermek için kendi bahçesindeki güzel
meyvelerinden birer tane örneği bu ağaca takmış. Yoksa bir ağaç bu kadar çok
meyveyi vermez.
Sonra yüksek sesle konuşmaya başlamış: “ Ey bu yerlerin Hâkimi! Bu yerleri
yöneten, emrini dinlettiren! Sana sığınıyorum! Senden yardım istiyorum! Ve sana
hizmetkârım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum!”
Ve onun böyle söylemesinden sonra birden kuyunun duvarı yarılmış ve şahane,
güzel bir bahçeye kapı açılmış. Ejderhanın ağzı hemen değişip o kapı olmuş.
Arslan da hemen değişmiş ve kapıda ona hoşgeldin diyen bir görevli olmuş.
13-01-2013
Reacties
Een reactie posten